بیر شاعیر صاف- صاف دولانیر تنهالاردا، شعیر سویله یرك



تورك ادبیاتیندان بیر یاپراق داها.....

Nihat Behram

Nihat
Behram



Kıs[s]aca

"Benim için en yüce hedef, varmak istediğim en yüce nokta, kendi coğrafyamda doğanın doğal bir parçası olabilmek. Bir çiçek, bir kuş, bir ırmak ya da böyle bir şey... Bu noktaya, bu mertebeye ulaşmak için çabalıyorum. Şiir yazmak bu çabanın bir biçimi."

18 Kasım 1946'da Kars'ta doğdu.

İlkokulu Çankırı'da, liseyi Bursa ve İstanbul'da okudu. Gazetecilik Yüksekokulu'nda öğrenciyken siyasi gerekçelerle tutuklandı (1972). Bir buçuk yıl tutukluluk süresinden sonra yükseköğrenimini tamamladı. Vatangazetesinde işe başladı (1975). Bu sırada Vatan'da yayımlanan "Daragacında Üç Fidan" yazı dizisi geniş yankı uyandırdı. Halkın Dostları dergisinin yönetimine katıldı. Ağabeyi A. Behramoğlu ile Militan dergisini kurdu ve yönetti. Ayrıca Güney dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. 12 Eylül döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun yıllar yurdundan uzakta yaşamak zorunda kalan Behram, 17 yıllık politik sürgünden sonra 1996'da yurduna dönebildi. N. Behram'ın şiir dışında da pek çok kitabı var:Daragacında Üç Fidan (1967, belgesel), Göğsü Kınalı Serçe (1976, çocuk kitabı), Kuyruğu Zilli Tilki (1976, çocuk kitabı), Gurbet (1988, roman), Kız Ali(1991, roman), Özlemin Dili Olsa (1999, yazılar-söyleşiler), Yılmaz Güney'leYasaklı Yıllarımız (roman).

Şiir kitapları

Hayatımız Üstüne Şiirler (1972); Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar(1974); Dövüşe Dövüşe Yürünecek (1976); Hayatı Tutuşturan Acılar (1978);Irmak Boylarıda Turaç Seslerinde (1980); Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden (1982); Militan Şiirler (Seçmeler, Almanya'da 1984); Ay Işığı Yana Yana (Seçmeler, Almanya'da 1986); Yine de Gülümseyerek (Seçmeler, 1987); Cenk Çeşitlemesi (1988); Kundak (2000); Yalın Yürek I/Haytımız Üstüne Şiirler (Toplu Şiirler 1, 2001); Yalın Yürek II/Ayrılık da Yakışıklıdır (Toplu Şiirler 2, 2001); Sürgün Yılları; İntikam Alır Gibi (Toplu Şiirler 3, 2001); Hayatın Şarkısı (Yoplu Şiirler, 2004); Şiir Bahçesi (2004)





Siir_baslik">Yine De Gülümseyerek

Ne sağnaklar görmüşüz, yarılan gökyüzünden alnımız yıldırımlarla ağmış, 
ne rüzgarlar çınlamış bağrımızda, coşkusundan kırılmış kaburgamız, 
dişlenip kayaları ne ateşler yakmışız, aşmışız ne zifiri uçurumlar, 
yine de ürkütmeden öpmüşüz bir ceylanı gözlerinin yaşından 
incitmeden tutmuşuz ağzımızda yorulan kelebeği; 
şimdi asmalardan korukların tadı silinmiş, 
sesimizde sendeleyen bir keder, 
uykusuzluk serin serin sızıyor acıyan tenimizden; 
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzde aşkın yeri çok derin. 

Ne azgın canavarlar üstüne yürümüşüz bir demet çiçek için, 
neyimiz var neyimiz yok vermişiz bir narin dilek için, 
yıllarını taş duvara örmüşüz ömrümüzün bir hırçın yürek için; 
şimdi çevremizde yosunlaşmış sessizlik, 
yabanıyız gittiğimiz her şehrin, çiğdemsiz, kükremesiz, 
kimsecikler sezmiyor boynumuzdan didişen örümceğin zehrini; 
ziyanı yok, nasıl olsa nabzımızda durulanır iksiri. 
Ne güzel sevmişiz, ağzımızda mavi bir tat kekremiş, 
ne sızılar sarmışız yumuşacık öpüşlerin çığlığını kuşanıp, 
şafaklar tutuşkunu şarkılar yuvalanıp ne mintanlar yırtmışız, 
şimdi usulcacık ürpersek kara gece uykumuz kaçacak kadar delik 
üstümüz çimensiz tepeler gibi bereketsiz, örtüsüz, serin; 
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün çayırları ipekten, bakışımız lekesiz. 

Ne masalar düzmüşüz kıvrımları gümüş, kakmaları sedeften, 
ne milyonlar yanından başeğmeden geçmişiz, huyumuz değişmemiş, 
hayatımız günbegün çarpışarak yaşanılan sırların ürünüdür; 
şimdi kar altında avcumuz, avurdumuz ilaçsız, 
ıssızlaşmış sabahlar, yoksunluk arsızlaşmış, 
kaçışır yolumuzdan gölgesini de alıp o şaklabanlar inildesek açlıktan; 
ziyanı yok, nasıl olsa gönlümüzün dağı taşı altından. 

Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz. 
ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz, 
bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden; 
şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk, 
nicesi elsıkışların sahtekar çıkmış. 

- Bizi eşkiyalar soymamış abi 
muhabbet yıkmış!
 

Nihat Behram





ادامه مطلب...

گؤنده ریلیب تاريخ دوشنبه 12 اسفند 1392یازار احمد محمدپور


yusuf hayaloglundan bir gozel şiir.....  


              بو شعری یوسوف حایال اوغلونون اوز سسیله دینله مك اوچون آشاغاداكی لینك دن دانلود ائده بیلرسینیز

                                           

   MP3 دانلود.... (Hangi Ayrılık? )هانكی آیریلیق؟



Hangi Ayrılık?

Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz? 
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz? 

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın? 
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın? 


Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye? 
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye? 
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren? 
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren. 
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline? 
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde? 
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı? 
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı? 
Hangi cama kafa atsam? 
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam? 
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam? 

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam. 
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam. 
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür? 
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür? 
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine? 
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene? 
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın? 
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın? 
Hiç sanmam! ... 
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! . 
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz. 
Hangi mübarek dua, 
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye? 
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye? 
Olur mu be! . olur mu? 
Bu da benim gibi adama yapılır mı? 
Aşk dediğin mendil mi? 
Buruşturup bir kenara atılır mı? 
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı? 

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden? 
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden? 
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini? 
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini? 
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı? 
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı? 
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti? 
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti? 

Dağ gibi adamı eze eze! ..... 
Hangi anası tipli parlak çömeze, 
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze? 
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı? 
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı? 
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı? 
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı? 
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni? 
Ve! .. Hangi su bağışlatır? 
Hangi musalla temizler seni? 

Bu Nasıl Ayrılık? ...
 

Yusuf Hayaloğlu



ادامه مطلب...

گؤنده ریلیب تاريخ شنبه 10 اسفند 1392یازار احمد محمدپور